28 Ağu 2015

Lyon'da Işık Festivali (Fetes des Lumieres)


FETES DES LUMIERES LYON 6-9 ARALIK 2014

Bu tatilimizin kahramanları, ben, eşim Levent, liseden arkadaşlarım Gizem, Ceren ve Cerenin arkadaşı Miray. Evet süper bir grup olduk, haydi tatile.

Lyon fikri Ceren’den çıkıyor. Ceren üniversiteyi Lyon da okudu, kendisi Lyon’u pek sever, diğer kahramanlar olarak biz hiç Lyon’a gitmedik. Ceren uçak biletini almış bile, haydi diyor siz de gelin hep beraber gidelim, hem bu tarihlerde Işık festivali olacak, çok güzel oluyor, kaçırmayalım. Biz dünden razı, tamam diyoruz hemen biletlerimizi alıyoruz.





Uçak biletlerinden sonra sıra konaklamayı ayarlamada. 3-4 ay öncesinden otel bakmaya başlamamıza rağmen, otellerde yer bulamıyoruz, en azından bizim bütçemize göre ve şehrin merkezinde otel yok. Normal zamanda geceliği 100 Euro olan oda festival sırasında olmuş 300 Euro.

İmdadımıza Ceren’in ağabeyinin ve Ceren’in yakın tanıdığı olan Gerhard yetişiyor.  İlk akşam Gerhard’ın evinde kalacağız, sonrası içinse 1+1 daire tarzında bir otel ayarladık.

Bu arada tatilimizi anlatmaya başlamadan önce biraz da tatil öncesi sohbetlerimizden birkaç satır eklemek istiyorum. Bu konuşmalar esnasında herkes gerilmişti, ama şimdi hatırlayınca sırıtıyorum :)

Evet satırlara gelelim, isim vermiyorum, bunlar sadece ilerde hatırlayabilmemiz için birkaç küçük ipucu olacak :)
 
"… da mı gelecek?
Tabiki asla
Benden ayrı takılırsınız söyleyeyim. Hayatta istemem. O gelirse beraber otelde kalırsınız. Ben …. ile takılırım. Gelirse çok net söylüyorum 1 dk beraber vakit geçirmem, varoşlarla işim olmaz!”

“ Ben arabada zaten geriliyorum, ve tanımadığım birinin arabasına binmek istemiyorum"

Neyse şuan bunlara gülüyoruz, ve tatilimizi anlatmaya başlıyorumm.

6 Aralık sabahı, sabah 09:05 uçağıyla Lyon’a uçuyoruz.  Lyon Saint Exupéry Havaalanında bizi Gerhard karşılıyor. Gerhard çok tatlı, nazik ve düşünceli birisi. Vakit kaybetmeden şehri gezmeye başlayabilmemiz için, valizlerimizi alıp evine götürüyor. Akşam onda kalacağız.

Havaalanından şehir merkezine 6 kişilik bir taksiyle gidiyoruz. 50 Euro tutuyor.

Hava soğuk, bizim her zamanki gibi karnımız çok aç. Karnımızı güzel bir şekilde doyurmak için, benim Pariste öğrencilik yıllarımda da çok sevdiğim, ama malum öğrencilik, çok sık gidemediğim, et restoranı olan l’Entrecote'a gidiyoruz. E artık hepimizin işi gücü var :) Pattes yiycezz oley

L’Entrecote’un kapısında uzuuun bir kuyruk bizi bekliyor. Sıra ilerleyip kapıya yaklaştığımızda, kapıdaki yazıyı okuyoruz. Normalde saat 14:00 e kadar servis verirlerken, Işık festivali dolayısıyla restoran 14:30 a kadar servis veriyormuş. Ne kadar düşünceliler diyoruz, biz de ucundan servisi yakaladık. Türkiye’de böyle bir uygulama olabilir mi? Saat 15:00 te müşteri gelecek ve sen ona 18:00 e kadar servisimiz yok kusura bakma sonra gel diyeceksin. Oldu canım.

Neyse sonunda bir masaya yerleşiyoruz, ve afiyetle yemeğimizi yiyoruz. Beklediğimiz sırayı, soğuğu her şeyi unuttuk :)





L'entrecote

L'entrecote




BEFORE

AFTER
 

Saat 18:00 de Işık Gösterileri başladı, şehir daha da kalabalık oldu. Şehrin tarihi binalarına yansıtılan ışık şovları, aydınlatılmış parklar, meydanlar, etrafımız ışıl ışıl şehri geziyoruz ve günün sonunda Gerhardlara gidiyoruz.

Eve gittiğimizde hemen bir sofra hazırlanıyor, fırından mis kokulu bir lazanya çıkıyor. Bu saate kadar yemek için bizi beklemişler. Her birimize oda hazırlamışlar, havlular, çarşaflar… Bu tatlı insanlara ne yapsak az.

Biraz da bizi misafir eden bu tatlı insanlardan bahsedeyim. Gerhard, Fransızca ve İtalyanca tercümanlık okurken, Türkçe’ye merak salmış, ve boş vakitlerinde çalışarak Türkçe öğrenmiş.  Orhan Pamuk’un kitapları da dahil olmak üzere, Türkçeden Almancaya çeviri yapıyor. Gerhard ve eşi, şehrin curcunasından uzak, bahçeli büyük bir evde yaşıyorlar.

Evlerinde televizyon yok. Seyredilmese bile ses olsun diye her daim televizyonun açık olduğu bir ortamda yetiştiğimizden dolayı bu durum bize baya garip geldi. Bizim için televizyonsuzluk çok radikal bir karar. Ama düşününce aslında ne kadar da güzel. Ev halkı birbiriyle konuşarak da ses yapabilir :)


Ertesi sabah, evde çok güzel, keyifli bir kahvaltı yapıyoruz. Sohbet muhabbet derken, Levent sağolsun, konuyu benim satrançta ne kadar iyi olduğuma getiriyor (yalan). Sonrasında da Gerhard benimle başlayarak, sırayla hepimizi karşısına oturtup mat ediyor :)


Gerhard vs Zeynep (ben)
Gerhard vs Levent


Gerhard vs Ceren
 

Bir güzel mat olduktan sonra vedalaşıyoruz, ve önümüzdeki 2 gece kalacağımız odamıza doğru yola çıkıyoruz.

Odamız 4 kişilik, biz 5 kişiyiz, hatta 6 da diyebiliriz çünkü ben 7 aylık hamileyim :)) Evet bu minik detayı da vermiş olduk böylece.

Odanın anahtarını teslim eden Emilie’ye, Levent’in bize valizler için yardıma geldiğini söylüyoruz, ve odamıza yerleşiyoruz. Oda 2 bölümden oluşuyor. Bir yatak odası, yatak odasında 2 kişilik bir yatak, lavabo ve camdan bir duş var.

Odanın açıldığı alanda ise mutfak tezgahı, çift kişilik çekyat ve tuvalet bulunuyor.  Lavabo yok!  

Biri yıkanırken, odaya başka kimse giremiyor,  tuvalate gitmek isteyen diğer odaya geçmek zorunda kalıyor, sorasında tekrar lavabonun bulunduğu odaya geçiyor… saçma sapan bir düzen yani. Aşağıdaki linkte odayı görebilirsiniz.

Festival zamanı gidilecekse Lyon’a kalınacak yer çok önceden ayarlanmalı.

 


Odamıza yerleştikten sonra yine atıyoruz kendimizi sokaklara. Brioche aux praline buluyorum oleyy, çok seviyorum ben bu hamur işi tatlıyı. Marché des Noel de geziyoruz, krep yiyoruz, sıcak şarap içiyoruz… Akşam da Ceren’in ağabeyi ve onun arkadaşı Nazmi ile birlikte yöresel yemeklerin yapıldığı bir Bouchon a gidiyoruz.

Quenelles de brochet


Lyon’un yöresel yemekleri pek bana göre değilmiş.

Yemek sonrasında bırakıyoruz kendimizi ışıklarla süslenmiş kalabalık sokaklara.


Lyon - Fetes des Lumieres


Bizim yatak rahatsız. Her harekette gacır gucur, zaten ben göbekten dolayı çok rahat da değilim. Aşağıdaki fotoğrafta bizim çekyatı görüyorsunuz. Çekyatın arkasındaki kırmızı yer, lavabosu olmayan tuvaletimiz oluyor. Dolayısıyla kırmızı bölümde ne olup ne bitiyor canlı canlı dinliyoruz :))

Camekanın arkasındaki bölümde de dediğim gibi camdan bir duşakabin ve kızların yatağı bulunuyor.



Hepimiz çok yorgunuz, haydi yatağa, yarın ola hayrola.

Ceren ve Miray Star Wars müzesine gidiyorlar. Biz de La Part Dieu diye uyduruk bir alışveriş merkezine gidiyoruz. 3. günümüzde Lyon da yapacak şey, gidilecek yer bulamıyoruz.

Buradan İstanbul'a götürmek için şarap, peynir, çikolata, ıvır zıvır alıyoruz. Kızlar da geldikten sonra alışveriş merkezinde bulunan Hippopotamus da yemeğimizi yiyoruz.

Lyon'da son akşamımız. Henüz göremediğimiz ışık gösterileri var. Bu arada festival dolayısıyla toplu taşıma ücretsiz. Aklınızda olsun.

Neyse, Vieux Lyon'da fünikülerle Basilikaya çıkıyoruz. Basilikanın tepesine kocaman bir disko topu kondurmuşlar. Top döndükçe ortalık ışıl ışıl oluyor. Aşağıdaki fotoğrafta Basilika'nın minnacık gözüktüğüne bakmayın, fotoğraf çok aşağıdan çekildi. Yakınından, üzerinde kocaman disko topuyla birlikte Basilika pek heybetli, ve buradan çok güzel, ışıklı bir Lyon manzarası sizleri bekliyor.



Basilika'dan sonra, Fetes des Lumieres kitapçığında en çok dikkatimi çeken ve gitmek istediğim, Jardin d'Hiver, Parc Tete D'Or'a gidiyoruz. Hava yağmurlu, fakat yağmura rağmen park oldukça kalabalık. Parkta değişik ışıklı uçan yaratıklar var. Kitapçıkta ilk gördüğümde, bana renkli yaratıkların yüzdüğü bir su altı fotoğrafını anımsatmıştı. Şimdiyse yakından daha çok uzaylıları andırıyor.
Işık festivalinde, dev binalara yansıtılan ışık gösterilerinden sonra en çok beğendiğim ışık gösterisi Parc Tete D'or oluyor.

Ve bu kısa Lyon seyahatimiz burada bitiyor.


Parc Tete D'Or


Place de la Republique, Bamboo, La Foret Lumineuse

Dönüşte kalan bozuk paralarımızla da Lyon'da çok karşılaştığımız Voisin çikolatalarından alıp merakımızı gideriyoruz. Voisin biraz fazla abartılmış, tatlının her türlüsünü seven bizler, bu çikolatayı pek beğenmedik. Yemeseydik aklımızda kalırdı ama :)


Voisin Coussin de Lyon


İstanbul'a Hoşgeldik :)



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder