29 Mar 2016

Tel Aviv - Kudüs


03-07 Eylül 2015

 
Herkese Merhaba,

Maalesef yine bir tatil dönüşü yazımı yazamadım, ve yine üzerinden 6 ay geçti. Geç olsun güç olmasın ama değil mi, haydi aklımızda kalan keyifli anılarla yazımıza başlayalım.

İsrail tatilimizin kahramanları; Melis, Gizem, Ceren ve bendeniz Zeynep. Hepimiz liseden arkadaşlarız, minik minik aralarda tartışırız, tatil öncelerinde ise en çok tartışırız, ama birbirimizi çok severiz J Kapışıp kapışıp tatil planı yapmaya devam ederiz J

3 Eylül 2015 sabahı Pegasus'la, Tel Avive uçuyoruz. (gidiş-dönüş 100$) Otelimiz, daha doğrusu dairemiz, 173 Hayarkon Caddesinde yeralan, TLV2GO dairelerinden biri. 2 yatak odalı, ferah, internetli, hemen önü plaj, çok merkezi. 4 gecelik konaklama için, adam başı 160$ ödüyoruz. Sadece geceleri ortaya çıkan arkadaşımız dışında, dairemizden gayet memnun kaldık. Bu arkadaşla, ilk olarak Ceren karşılaştı, ilk başta ona inanmadık, fakat sonra hepimizle teker teker tanıştı, adı Gregor Samsa’ydı. Abartmıyorum, kendisi işaret parmağım kadardı. Sanki bizleri tanıyormuş gibi bizden hiç saklanmaya, kaçmaya çalışmadı, kendi mekanında yalnız ve sakin takıldı.

Arkadaşımız Gregor



Tel Aviv’e gelmeden, bol bol sahil fotoğraflarına bakmış, sahiller müthiş oleyy çok güzel deniz tatili yapacağız diye sevinmiştik. Plaj voleybolu oynayan yakışıklı İsrailli delikanlılar, minik bikinileriyle güneşlenen birbirinden güzel kızlar, fonda süper renkleriyle çarşaf gibi bir deniz. Nerdeee? Fotoğraflardaki manzara bu, gerçekte ise, dalgalı bulanık pis, yürü yürü derinleşmeyen, yüzmeye izin vermeyen bir deniz, fotoğraflardakinden eser olmayan olgun ve tombul insanlar, bahşiş bahşiş diye ortalarda dolanan garsonlar, bir falafele 12$ verdiğimiz çok turistik fiyatlar… Ama denizden çıkıp da otele yürürken arkaya baktığımızda cidden müthiş renkler ve süper bir manzara. Bu arada internetten bahsetmezsem ayıp etmiş olurum. Denizin içinden bile wifi çekiyor, şaka yapmıyorum.

12 Dolarlık falafelimiz
 
 
 
Gerçekte Tel Aviv Sahilleri

Gerçekte Tel Aviv Sahilleri
 

 












Fotoğraflarda Tel Aviv Sahilleri

Tatilimizin ilk iki gününü Tel Aviv’de geçirdik.

Eski bir tren garı olan, HaTachana’yı gezdik. Burada güzel kafeler, butik dükkanlar ve minik sergiler var. Gezmek için 1-2 saat yeterli. Cumartesi günleri meydanda, dans, müzik, akrobasi.. gösterileri oluyormuş, fakat maalesef biz denk gelemedik. Tren garını gezdikten sonra, en baştan beri gözümüze kestirdiğimiz, Vicky Cristina’da mola verdik. Vicky Christina seçimimizden çok memnun kaldık. Gizem arkadaşımız bardak bardak çay içerken, bizim tercihimiz bira, patatas bravas ve tapas oldu, pek de güzel oldu.

Pazardan aldığımız taze hurmalar ve Bauhaus'tan aldığımız magnet ile çok hoş bir kombinasyon :)


Vicky Cristina


Vicky Cristina

Bauhaus Mimarisinden bir örnek

 
Carmel Pazar’ını gezdik. Sağlı sollu rengarenk tezgahlar, çok kalabalık daracık sokaklar, baharatlar, meyveler, hemen oracıkta sıkılan değişik meyve suları, el işleri, hediyelik eşyalar… Kendimizi sanki Mısır Çarşı’sında geziyoruz gibi hissettik. Bu pazarda, hayatımda ilk defa, yukarıda da fotoğrafını paylaştığım, dalında taze hurma gördüm. Tadı da pek lezzetliydi. Üzerine de koca bir bardak mangolu passion fruitli bal gibi meyve suyunu içince biraz rahatsız olduk. Ama bizde ziyan etmek yok, o bardak bitecek.

 
Carmel Market
 
Carmel Market
 
Tel Aviv’in en meşhur caddelerinden olan Dizengoff ve Rothschild caddelerinde bol bol dolandık. Güzel restoranlar, cafeler, dükkanlar.. Fakat İstanbul’dan gelen birisi için bence cazip pek de birşey yok. Fiyatlar çok pahalı. Yemek, içmek, alışveriş… herşey çok pahalı. Uçak ve konaklamayı çok uygun fiyata halledince, İsrail’de hayatın da ucuz olduğunu düşünmüştük, fakat yanılmışız. Vasat bir yerde, sıradan bir yemek için adam başı 50 TL yi (yaklaşık 20 USD diyelim) gözden çıkarmanız gerekiyor. Biraz daha şık bir yere gideyim, yanına da bir bira içeyim derseniz, bu fiyat oluyor size 100 – 150 TL.  

Muz ile karnımızı doyururken

Aşağıdaki siteden Tel Aviv tatilinizin kaça çıkacağını az çok hesaplayabilirsiniz. Evet yanlış görmediniz, bir Mc Donald’s menüsü 13 Dolar!!


Peki Tel Aviv’den hiç mi birşey almadınız derseniz, aldık evet. Türkiye’ye kıyasla en ucuz olan şey, Hawaianas terlikler J Hawaianas terlikler 50 Şekel, bir cin+tonik+su 70 Şekel JJJ

Hazır konumuz yeme, içme ve pahalılıktan açılmışken, cin tonik hikayemizi anlatayım.

4 genç ve güzel bayanız dedik J, geldiğimizden beri tavuk gibi her akşam en geç 11 de yatıyoruz, bu akşam bir çılgınlık yapıp, sabahlara kadar eğlenelim dedik. Dedik, dedik, süslendik püslendik, attık kendimizi sokaklara.

Süslü biz :)
 

Gecelere akmadan önce, Tel Aviv’e gittiğinizde kesin burada hamburger yemelisiniz diye tavsiye üzerine gittiğimiz, Moses’te hamburgerlerimizi yedik. Hamburgerler fena değildi, ekmeği lezzetliydi, ama köftesi benim pek hoşuma gitmedi. Bir daha Tel Aviv’e gelsem Moses’e gider miyim? Yanımdakiler Moses Moses diye tutturmuyorlarsa gitmem.

 
Moses Hamburger

Akşam yemeğimiz sonrası, yine aynı arkadaşın tavsiyesi olan, Buxa diye bir gece klubune gittik. (Moses’e çok yakın) Adı üstünde gece klubu, ama biz gittik saat 23:00. Mekan ve ortam çok güzele benziyor, fakat tahmin edersiniz ki içerde insan yok. O zaman dedik bizim de burada işimiz yok, sonra geliriz.

Sonrasında birkaç yere girdik çıktık, girdiğimiz bütün mekanlarda yaş ortalaması 20, kendimizi biraz yaşlı hissettik, ve bu olgunluğumuzla daha rahat edebileceğimiz, daha sakin, sokak üstü bir bara oturduk, gelen geçene baktık, birer içki söyledik, bu şekilde eğlendik.
 
Birer içki söyledik derken, genelde bira içiyoruz. Ama Gizem bizim gibi değil, o elit. Gizem her yerde cin tonik içer. Gizem kurallarından taviz vermez :)

Neyse içkilerimizi içtik. Saat oldu artık gece yarısı, e bizim uykumuz geldi, bizim gece çıkmamız bu kadar J Hesabı istedik. İçmişiz 3 kalem, hesapta var 5 kalem. Nedendir diye bakarken, hemen çözüverdik. Cin tonik ve su, hepsi ayrı ayrı fiyatlandırılmış, ve totalde 80 şekel etmiş, bu da yaklaşık 25 Dolar yapıyor, Gizem de pek mutlu oluyor.
 
Cin tonik hikayesi buydu, şimdi yazınca bana da çok saçma geldi. Ama biz orda pek eğlendik bu durumla J

Ceren, Melis ve ben. Gizem ve cintoniğini çekmemişiz :)
 
 
Genç mekanından görüntüler

 

Tatilimizin 1 günlük Kudüs bölümü


Sabah 9 da Ben Gurion Havaalanından, Hertz den kiraladığımız Nissan Micra'mızı alıyoruz ve Kudüs’e doğru yola çıkıyoruz. Havaalanından Kudüs 1 saat sürüyor. Ağlama Duvar’ında (Western Wall) dua ediyoruz. Sol tarafta erkekler, sağ tarafta kadınlar dua ediyor. Fotoğraf çekmek yasak. Duvarın yakınında  yada uzağında fotoğraf çektiğinizi görürlerse hemen biri gelip sizi uyarıyor. Uyaranlar, görevli değil yada görevli değilmiş gibi izlenim yaratıyorlar bilemiyorum. En son bizi uyaran kadın, iki çocuğuyla dolaşan bir kadındı. Çocuklar da mı çalışan acaba? J

Duvarın çatlaklarına minik kağıtlar sıkıştırmışlar. Biz de minik birer kağıt bulup, tam üzerine dileklerimizi yazmaya başlıyoruz ki hemen yine bir uyarı geliyor.

 
Western Wall
 
Western Wall


Müslüman Mahallesinde dolanıyoruz, falafel yiyoruz, anneme baykuş biblo buluyorum. Buralarda pazarlık yapmak şart. Baykuşu, ilk verdikleri fiyatın dörtte birine alıyorum.

 
Gizem ve Ceren, Church of the Holy Seplechure de kendilerinden geçerken

 
Yahudi Mahallesinin karışık daracık sokaklarından birinde dunyayigezsek.blogsot.com yazarları Koçak çiftiyle karşılaşıyorum J Planlı programlı buluşmaya çalışsak bu kadar denk getiremezdik.

 
Koçak Çifti ve biz

Ve sırada bizim için buranın son etabı olan Mescid-i Aqsa var. Hepimiz tedarikliyiz. Yanımızda uzun kollu üstler, uzun etek/pantolon var. Mescid-i Aqsa’ya girişte hemen bir görevli bizi durduruyor ve Mescid-I Aqsa’nın kapalı olduğunu söylüyor. Sonra nereden geldiğimizi soruyor, Türkiye olduğunu duyunca, “Galatasaray Galatasaray Cimbombom” diyerek sohbete başlıyor. Hangi takımlısınız, Galatasaraylılar girebilir… gibi muhabbetler döndükten ve bizim Müslüman olduğumuz anlaşıldıktan sonra Cami’ye girebileceğimizi söylüyor. O sırada başka bir adam gelip kıyafetlerimizin uygun olmadığını söylüyor. Kadınlara pantolon yasak, Melis’in uzun eteği sözde transparan, hırkanın kolu yeteri kadar uzun değil… derken kendimizi girişin tam yanındaki dükkandan kıyafet denerken buluyoruz. (Bu arada kıyafetlerimiz için  uzun pazarlıklar sonucu 30 şekel ödüyoruz.)

Kısa bir not, Cami’nin girişinde Kelime-i Şehadet getirilmesini istendiğini, İslam’ın şartlarını saydırttıklarını.. duymuştuk. Türkiye ve GS muhabbetinden sonra bizden giriş için bu tip bir kanıt istemediler.

Ve evet artık hepimiz içeri girmeye hazırız. Süt kardeşleriz biz J    

 
 

Şimdi videoyu eklerken kahkaha attım resmen :))))

 
Kılıklarımız çok hoşumuza gitti, bir sürü fotoğraf çekiyoruz. Biraz saçımız açılsa, 5 yaşındaki çocuktan tutun da 70 yaşındaki teyzeye kadar uyarı alıyoruz.

Camiye girişte minik bir testten geçtik, kılık kıyafet kurallarına uyduk, içerde devamlı suretle olmak üzere kontrol altında tutulduk, ve ardından Mescid-I Aqsa’dan çıkıp, Ölü Deniz’e, Dead Sea, doğru yola koyulduk.

Plajlar, buradan arabayla 45 dk mesafede. Plaj için öncesinde bir araştırma yapmamıştık, yolumuzun üzerindeki plajlara şöyle bir baktıktan sonra tercihimiz Kalya Beach’in yanındaki plaj oluyor. (Plajımızın adını unuttum L). Plajın girişi 85 şekel, fakat minik bir pazarlıkla, ve tabi öğleden sonra gelmiş olmamızın da etkisiyle, 55 şekele anlaşıyoruz.

 
Dead Sea Uyarı Levhası

 

 Su, daha doğrusu çamur çok değişik, hissiyatı çok ilginç. İyiki de gelmişiz. Yukarıda uyarı tabelasını da koydum. Suya dalmak, birine su atmak.. yasak, suyu/çamuru yutmanız durumunda da sağlık görevlisine haber vermeniz gerekiyor.

Suya giriş, başlı başına bir macera. Biz Melis’le elele bata çıka girdik suya. Bastığımız yer balçık gibi, bir adım attım, dizime kadar battım, neyseki arkadaşım elimi tutuyordu da ufak sıyrıklarla kurtuldum J

Su o kadar tuzlu ki, sırt üstü uzandığınızda sanki tamamen suyun üzerine çıkıyoruz. Diyorum  ya, hissiyatı çok değişik, anlatamıyorum J Sıcak, bulanık, yoğun, tuzlu bir su. Cildimize bakım olsun amacıyla, çamuru her tarafımıza sürüyoruz, ve sudan çıkıp yaklaşık 20 dk kendimizi kurumaya bırakıyoruz J Duş aldıktan sonra, cildimiz hafif yağlı gibi kalıyor, şahtık şahbaz oluyoruz J

İyi ki de gelmişiz, keyifli vakit geçirdik. Fakat tüm gün geçirilecek bir yer değil, yarım gün, hatta belki daha azı gayet yeterli.
 
Ölü Deniz/ Lut Gölü hakkında ufak bir bilgi: Lut Gölü, deniz seviyesinden 420 metre aşağıda olup, yeryüzü’nün en alçak ve üçüncü en tuzlu gölü. 34% lük tuz oranıyla, içinde hiçbir canlının yaşamasına da izin vermiyor. Ölü Deniz adı da bu özelliğinden geliyor.

 
Lut Gölü
 
Lut Gölü
 
 
Güzelliğimize güzellik katarken


 
Dead Sea sonrası, evde dinlenmece, Florentin de gezinmece, Chocolulu isimli bir yerde yemek ve ardından Casa Veranda da cin+tonik+su J

Ertesi gün, Gizem’le arabayı Hertz’e teslim etmeye gidiyoruz. Tel- Aviv trafiği muhteşem, 3 kmlik yolu yarım saatte gidiyoruz, yürüsek daha iyiydi. Eve döndüğümüzde, canım arkadaşlarımız Melis ve Ceren, bizi beklemekten bıkkın, kahvaltıyı hazırlamış bizi bekliyorlar.

Kahvaltı sonrası, evimizin ordaki Lala Beach ten denize giriyoruz ve ardından otobüsle Old Jaffa’ya gidiyoruz, bol bol yürüyoruz. Sevimli, küçük bir yer.
 
Buraya gelmeden, ününü duyduğumuz, Abu Hassan da falafel yemek istiyoruz. Maalesef Abu Hassan 3’te kapanıyormuş L Bugün de son günümüz, Hassan’ın falafellerinden yiyemeden döneceğiz. L

 
Old Jaffa
 
Old Jaffa, Andromeda's Rocks



Old Jaffa

 

Pua isimli Restaurant da falafel
 
Pua - Falafel



Akşam, yine Dizengoff caddesinde dolanıyoruz, İlka Bar’da birşeyler içiyoruz, ve son gecemiz için evimize geri dönüyoruz. 
Sabah havaalanına taksiyle gidiyoruz. Şöförle daha önceden anlaşmıştık, tam vaktinde kapıya geliyor, havaalanı için 150 şekel ödüyoruz.

Ve işte yine bir macera başlıyor. 

İsrail’e giriş kısmının zor olduğunu zannediyorduk, meğersem tam tersi geçerliymiş. Ülkeye girişimiz 10 dk sürmüşken, çıkışımız 2 buçuk saati buluyor. İnternette de çıkışın uzun sürdüğünü, uçuştan 3 saat önce gidilmesi gerektiğini okumuştuk, iyi ki de okuduğumuzu uygulamışız.
 
İlk olarak, daha valizleri vermeden, bir görevli pasaport kontrolu yapıyor ve birkaç soru soruyor. Bu işlem hızlı, önünüzde uzun bir kuyruk yoksa, 5 dakikada ilk etabı bitiriyorsunuz.

Sonrasında tekrar bir kontrolden geçiyoruz, yanlış hatırlamıyorsam el bagajlarımızı x ray cihazından geçirmiştik. Tabi yazıyı 6 ay sonra yazınca pek detay kalmadı aklımda. Bu işlemi de tamamlayınca, olayın bittiğini zannettik. İnternette de amma abartmışlar diye düşünüp, ülkeden çıkışın bu kadar hızlı olduğuna şaşırırken, başka bir bölüme yönlendirildik.

Yine bir görevli pasaportlarımızı bir cihaza okutup, bizi bir kuyruğa yöneltti. Tamam her şey yolunda, uçağımızın kalkmasına daha var, sıkıntı  yok. Sıkıntı yok diyorum ama benim için sıkıntılar başlıyor, tuvalete gitmek istiyorum sanki, tabi o kadar acelem yok. Önümde topu topu 15 kişi var, bana sıra ne kadar sonra gelebilir ki, elbet o kadar dayanırım. 15 kişi olsa olsa yarım saat eder, başarabilirim. Yada giderim tuvalete sonra dönerim sıraya ne olacak.

Önümde neler oluyor bakıyorum, el bagajı ve üst baş kontrolü yapıyorlar. Ayakkabılarınızı çıkartıp, tartı gibi bir aletin üzerine çıkıyorsunuz, el bagajınız didik didik aranıyor. İçerisindeki her şey tek tek çıkartılıp, bir fırçayla inceleniyor ve bu işlem kişi başı 7-8 dakika sürüyor!!!

Önümde 15 kişi var. En iyi ihtimal sıranın bana gelmesine 1 buçuk saat var. Bu arada önümüze devamlı başka birilerini getiriyorlar. Önümüze gelen bir adamı, başka bir sırada tam ona sıra gelmişken, bizim sıramızda en arkaya getiriyorlar, küçük çaplı bir tartışma çıkıyor. Görevliler adamla sert bir şekilde konuşuyorlar derken ortalık geriliyor, ben sanırım artık dayanamayacağım, benim tuvalete gitmem gerek!!!

Bu sırada arkamızda yakışıklı bir çocuk bekliyor. Ceren çaktırmadan çocuğun fotoğrafını çekiyor, Ceren’in fotoğraf çektiğini gören görevli, Ceren’in yanına gelip, neyin fotoğrafını çekiyorsun, ver makinayı bana diyor. Aman Allahım.

Ben artık cidden altıma yapmak üzereyim. Görevliye benim tuvalete gitmem lazım diyorum. Hayır diyor gidemezsin, bir kere buraya girdin, buradan çıkamazsın JJJ

Bir 5 dakika daha bekliyorum, olacak gibi değil, bu sefer kadın görevliye soruyorum. Cevap aynı, gidemezsin. Karnımı gösteriyorum, hamileyim diyorum, dayanamıyorum. Kadın tamam diyor, başka bir görevliyle konuşup onay alıyor, ve sağ olsun beni sıranın başına alıyor. Ve ohhh tuvaletteyim J

Yemekten büyümüş güzel göbeğim, ilk defa işime yarıyor.

Bir önceki akşam, sanki geleceği görmüş gibi bu pozu vermişim :)


Arkadaşlarım benden yaklaşık 45 dakika sonra işlemlerini tamamlıyorlar, ve bir tatilimiz daha son buluyor, güzel İstanbul’umuza doğru yol alıyoruz.

 
MUTLU SON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder