New York (01-08 Mart 2014)
Bu tatil planımız, Ceren’in THY ile İst-Newyork 990 TL ye
indirimli bilet bulmasıyla hızla ve olaylı bir şekilde gelişti. Olaylı derken,
daha sonra detaylı olarak da değineceğim, otel sorun oldu, oda sorun oldu, “kocaman
insanlarız, trip yapmaya ne gerek var…, ben özgürüm…” neyse şimdilik buralara
girmeyeyim J
Sonuç olarak, bu fırsat kaçmaz dedik, biletlerimizi hemen
aldık. Ceren ve Melis, Saint Joseph’ten yakın arkadaşlarım, bir de Ceren’in
eski iş yerinden arkadaşı Miray var, Miray’ı Melisle ben tanımıyoruz, ve evet
bu dörtlü tatil planımızı yapıyoruz.
Bizimle aynı uçakla gidip dönecek olan bir de İpek ve eşi
var. İpek de bizim liseden arkadaşımız, Ceren’le de aynı iş yerinde
çalışıyorlar. İpek sağolsun, tatil öncesi hem Miray’la tanışma, hem de tatille
ilgili ufaktan planlar yapmaya başlamak için bizi kahvaltıya çağırıyor.
Kahvaltı gayet keyifli, hepimiz heyecanlıyız, ilk defa hem Newyork’a gideceğiz,
hem de ilk defa bu grup tatil yapacağız. Tatil öncesi heyecan gibisi yok.
New York öncesinden biraz daha bahsedecek olursam, tabiki de
tatille ilgili mailler dönmeye başladı, whatzapp grupları açıldı. İlk konumuz
oteldi. Otelde mi kalsak, evde mi kalsak? New York’da tanıdığı olan var mı?
Bize ev bulabilir mi?.. Ben genelde bu konuları arkadaşlara bırakırım, onların
beğendiği yeri ben neden beğenmeyeyim, bütçemizi de konuştuk, o zaman sıkıntı
yok. Melis ve Ceren ilk olarak, bir haftalığına ev kiralayalım dediler, tamam
dedik, çeşit çeşit evler konuşuldu, Craigslistteki evlerden bir tanesine karar
kıldık, paralar yollandı, sonradan dolandırıcılıktan şüphelendik,
rezervasyonumuzu iptal ettik, otellere bakmaya başladık. Bu arada bunları Kasım
ayında yapıyoruz, gidiş tarihimiz Mart. En sonunda da Hotel Stanford da
karar kıldık.
Bu arada yazımın başında, sorunlara ve olaylara sonradan
değineceğim dedim, ama tutamıyorum kendimi, arşivden eski mailleri de buldum,
kimse kırılmasın, zaten şuan okuyunca çok komik geldi, oturduğum yerden
sırıtıyorum resmenJ, isimleri değiştirip maillerin bazılarını buraya
ekleyeceğim. Mailleri kaybederim, ama blogumu kaybetmem, burada da bulunsunlar,
okuyunca güleriz.J
Ceyda = Bu arada şöyle bir gelişme oldu, arkadaşlarımdan mail geldi oradaki. İkisi de Brooklyn de oturutor, ikisi de bende kalabilirsin dediler. Ben onlara oda veya ev sormuştum en başta.
Yanımda arkadaşım var dedim, bakalım Mine seni de ağırlayabilecekler mi bilemiyorum. Cevap bekliyorum tekrar ama pek hızlı değiller o konuda?
Sen arkadaşlarından haber aldın mı?
Yanımda arkadaşım var dedim, bakalım Mine seni de ağırlayabilecekler mi bilemiyorum. Cevap bekliyorum tekrar ama pek hızlı değiller o konuda?
Sen arkadaşlarından haber aldın mı?
Mine = Ben bir arkadasıma yazdım, bana vizeni alınca
haber ver mutlaka şeytanın kesinlesince dedi ama evel ilgili bir sey konuşmadık
şimdilik. Bir de diger arkadasıma soracağım simdi korede haftaya geliyor. Belki
çıkar bir sey :))
Ceyda = Arkadaşına birkaç seçenek sun sen de.Yani ya iki kişiyiz para ödicez dersin. Kendisinin veya başkasının odası olabilir. Bnm arkadaşımın arkadaşı kiralıyormuş o tarihlerde boş mu onu öğrenecek bu arada onun da cevabını beklemekteyim hala.
Ya da ben tekim arkadaşımın kalacak yeri var
sende kalabilir miyim dersin (en azından şu an 1 kişi için biliyoruz ki yani
benim kalacak yerim var)
En kötü ihtimalle reserve ettiğim otelde
kalacağız , ama para durumlarım epey kötüledi bu ara arkadaş filan olursa çok
işime gelecek. Hazır davet eden varken.
Mine = Ok canım sorarım. Ben tek kalmayı
tercih etmem iki kişilik sorarım ya da otelde kalırım. Aynen maalesef ekonomi
feci patladı. Kısmet.
Meltem = Biz oteli Zehra ile iadesiz rezerve
ettirdik o gün rezerve ettiğimiz seçenek yani Ceyda, hep beraber kalalım diye
öyle yaptık, bilsem ben de arkımı ayarlamaya çalışırdım valla, neyse artık
kısmet.
Ceyda = En başında beri ben iki iki düşündüm
hep Meltem. Triplenmeyin yani. Hiçbir zaman kendimi baskı altına lacak şekilde
hareket etmedim ve dile getirdim de bunu. Üstelik her türlü araştırmayı tek
başıma yaptım siz de ben ne dersem ona uydunuz, biraz bağımsız hareket etmeyi
öğrenin başınızın çaresine bakmayı da lütfen…
Ev tutmuştuk o olmayınca iş koptu. Masraflar artmaya başladı.
Meltem = Bence sen bi yazdığın maili tekrar oku
Ceyda, bi olay yoktu benim için zaten, ama gerçekten mailini okuyunca
başımdan aşağı kaynar sular indi, gerçekten kırıldım. Arkadaşıma trip de mi
atamicam, o kadar samimiyetimiz yok mu?
Tabii ki en başta 2 2 kalırız da demiştik, ama
sonra 4 ümüz birlikte kalırıza dönmüştük ve ben hep 4 kişi için araştırdım
evleri, otelleri. Birlikte de oteller baktık. Bunları uyduruyo muyum?
Dolayısıyla arkadaşıma yazmadım bile tek olmadığım için. Bi de kimseye bağımlı
olmak istememin de etkisiyle, dolar da daha düşüktü tabii.
Neyse nasıl istersen öyle yaparsın tabii, ama
bu şekilde söyleyeceğine, Meltem evet en son öyle konuşmuştuk da para
durumlarımdan dolayı öyle olması daha iyi olacak falan demeni beklerdim, ne
dedim ki sanki bu maili hakedecek.
Ceyda = Zehra ve Mine huzurunda özürlerimi
sunuyorum. Haklısın aşırı çıkış yaptım.
Sen de o kadar takıp üzülme. Olur böyle yani
insanlar sinirlenir saçmalar, takmıcan hehe diyip geçcen.
Bu otel meseleleri kapatalım dediğim gibi
sizin yeriniz zaten sabit. Biz de eğer olumlu yanıt gelirse Mine ile Brooklynde
arkadaşta veya onun arkadaşının odasında artık bilemiyorum kalırız ya da bu iki
otelden birinde kalırız.
Ha Mine adına konışmıyım o istediğini
yapabilir beni hiç ırgalamaz =) bnm bulduğum yer (eğer cvp gelirse elbet) pis
gelebilir uzak gelebilir , canı istemez… o durumda seçenekler arasındaki oteli
seçeriz beraber. Belki 26 şubata kadar yine Manhattan bölgesinde aynı
fiyatlarda daha hoşumuza giden biyer çıkar, onu seçeriz. Bakarız yani aç açıkta
değiliz mühim olan o.
Zehra = Günaydın kızlar,
Ben dün hiç maillerime bakamadım, ama iyiki de bakamamışım yaw.
Meltem vizen hayırlı olsun, darısı Ceyda ile
Mine’nin başına, ama sanmıyorum bir sıkıntı olsun.Ben dün hiç maillerime bakamadım, ama iyiki de bakamamışım yaw.
Ceyda sen de biraz değişik konuşmuşsun, bana
da garip geldi. Neyse ama tatlıya bağlanmış sanırım. Biz hepberaber kalalım
diye, orda da sadece iki oda kaldı diye hemen o gün ödemeyi yaptık, yoksa bu
kadar acele etmezdik. Ayrı ayrı kalmamız problem değil tabiki, zaten biz Meltem
ile ayarladık, tek kalmıyoruz sonuçta.
Neyse işte, bizim konaklayacağımız yer belli,
Ceyda’nın arkadaşında kalması durumunda Mine, biz üçümüz de kalırız. Eğlenceli
de olur, siz durumunuza göre haber verirsiniz.
Öptüm hepinizi
Ceyda = Günaydın, ben Brooklynde arkadaşımda
kalmaya karar verdim.Yalnız kalmak istiyorum sanırım, ve yalnız
takılmak.
Cheers,
Bir hafta sonra;
Ceyda = Bu arada, Mine sen kredi kartınla
Standfordda veya istediğin herhangi biyerde rzv yap, ben tutarın yarısını
ödeyeceğim ancak arkadaşımda kalmam daha hayırlı olacak benim için, çünkü
gerçek manada burdan uzaklaşma ihtiyacı içindeyim, yakın temas halinde kırıcı
olabiliyorum uzak kalmayı tercih ediyorum. Akşamları ayrı biryerde kalmam ve
bazı günler de ordaki arkadaşlarımla farklı insanlarla veya yalnız takılmak
daha sağlıklı olacak.
Sizinle kalmak çok daha keyifli ve daha çılgın
olacağı kesin, ama ben kendime güvenemiyorum, dürtüsel hareketlerde
bulunabiliyorum. Tahammül sınırım epey düştü buara.
Durum böyle, anlayışla karşılarsınız veya
karşılamazsın size kalmış, kendimi düşünmek zorundayım =) yarı yolda bırakmış
olduğumu düşünebilirsiniz. ama elimden birşey gelmiyor, kendimi düşünmezsem
etrafımı da huzursuz ederim.
Evet, daha kaç ay öncesinden tartışmalar başladı J
Orada kavgalar çıkacak diye korkmuyor değilim, ama olsun adrenalin J
Neyse, artık New York seyahatimize başlayabiliriz. 1 Mart
sabahı, daha henüz hava aydınlanmamışken yollara düşüyoruz. 4 kişi + 4 valiz
olduğunu belirtmemize rağmen, bize minik bir araba geliyor. Sabahın köründe
yapacak birşey yok. Valizlerin bir kısmı bagajda bir kısmı ayakların altında
havaalanına gidiyoruz. Kişi başı 30 TL ödüyoruz.
Melis’in THY de çalışan bir arkadaşı sağolsun bize acil
çıkışın oradaki koltukları ayarlıyor, bacaklarımız çok uzun değil ama olsun,
bacakları uzatıyoruz, şarapları içiyoruz, daha ilk günden başladık, bol bol
foto çekiyoruz, yolculuk nası geçti anlamıyoruz.
Bir gün öncesinden biraz kırgınlığım vardı, kendime kendimce
bol bol doping yaptım, tatilde hastalanmak istemiyorum! İstemiyorum, ama
sanırım hasta oluyorumL Uçakta da kendimi hasta ve yorgun hissediyorum, ama bunu
uçağın havasına bağlıyorum, uçaktan inince hiçbirşeyim kalmayacak.
Ve evet uçak yolculuğumuz da bitti. Otelimize, Hotel Stanford,
varıyoruz. Otelin kapısında, Melis, THY de çalışan başka bir arkadaşıyla
karşılaşıyor, şansa onlar da yanımızdaki otelde kalıyorlar. Bu arada Melis THY
de falan çalışmıyor, sadece çevresi biraz geniştir kendisinin. J
Biraz da otelimizden bahsedelim, otelin konumu çok merkezi,
43 West 32nd Street, çoğu merkezi yere yürüme mesafesinde.
Konumundan ve fiyatından dolayı bu otelde karar kılmıştık. 2 kişilik odaya, 7
gece için 1080 dolar ödedik. Yukarıdaki maillerden sonra oda 3 kişiliğe
çevrildi, onun için de otele gittiğimizde +200 dolar da ödeyeceğiz. Yani 1280
dolar 3 kişilik fiyat olacak, adam başı 425 dolar.
Otele 4 ümüz birlikte gidiyoruz. Madem 3 kişi kalacaksınız,
neden 4 kişi gidiyorsunuz diye düşünebilirsiniz, haklısınızJ
Yukarıdaki maillerde Ceyda olarak bahsettiğim arkadaşımız, vakit kaybetmemek
için valizlerini bizim odaya bırakmayı, akşam da almayı ve arkadaşına gitmeyi
planlıyor. Bu arada, otelin parasını kaç ay önceden ödemiş olmamıza rağmen,
bizden checkin esnasında ne olur ne olmaz, kredi kartı istiyorlar, kredi
kartından 300 dolar mı 400 dolar mı tam hatırlamıyorum, bloke edeceklermiş.
Hayır diyoruz, yarım saat dil döküyoruz, ama bizden kredi kartını alıyorlar.
Odaya çıkıyoruz, odamız 3. katta, iki tane çift kişilik
yataklı, zifiri karanlık bir oda, çünkü penceresi yok. Bir tane pencere gibi
gözüken birşey var, 5 cm lik bir boşluğa bakıyor, altında kalorifer ızgarası
gibi pis birşey, odaya gün ışığı girmiyor, giremiyor. Odayı değiştirmek
istiyoruz, ama maalesef başka odaları yokmuş. Booking deki resimlerle odamızın
uzaktan yakından ilgisi yok, odada adım atacak yer yok, odaya doğal ışık
giremiyor, Bookingdeki resimler tamamen aldatıcı. Otelin konumu dışında bence
olumlu hiçbir tarafı yok.
Eşyaları odaya bırakıp, kendimizi sokağa atıyoruz, bu arada
ben artık ciddi ciddi kendimi hasta hissediyorum. Otelin etrafını geziyoruz,
Times Square falan dolanıyoruz, sonra da İpek ve eşinin yanına bir Irish Pub’a
gidiyoruz. Ben yemek bile yiyemiyorum, iştahım yok, iştahım yoksa zaten ben
hastayım demektir L Bu arada Mine da aynı şekilde, ikimiz de şifayı kaptık.
Meltem ve Ceren'i pubta bırakıp, biz iki hasta otele geri dönüyoruz. Otelin
altında, bubble teaci var oleyy. Bubble tea yi Paris’te keşfetmiştim, sonra
Hong Kong’da da aslını buldum, çok sevdim çok, kahvaltı niyetine hergün bubble
tea içmiştim. Sonrasında İstanbul’da Bağdat caddesinde de bir bubble teaci
açıldı, maalesef tutmadı birkaç ay dayanabildi. Neyse New York taki bubble tea
ye geri dönelim. Hastalığımıza iyi gelir belki diye, birer sıcak bubble tea
içiyoruz, ve odamıza çıkıp, yatar yatmaz uykuya dalıyoruz.
İstanbul’da adam gibi bir tane bubble teaci açılsın, burdan
sesleniyorummm, duyun beni.
Sabah bir uyanıyoruz ki ne görelim, 4 ümüz bir odada
yatıyoruzJ Gerçek isimlere geri dönebiliriz artık, bu oda mevzusundan
bir daha bahsetmeyeceğim, yani bu yazımdaJ Evet Melis, Ceren, Miray ve ben
aynı odada yatıyoruz, GünaydınnnJ
Bugün Metropolitan Museum’a gideceğiz. Hala çok fena
hastayım, ilaç almaya da başladım, artık bitsin bu hastalık. Bu arada hava -10
derece, uçak biletlerinin neden bu kadar ucuz olduğunu da anlamış bulunuyoruz.
Bu mevsimde New York’a gelinmez, gelmeyin.
Metropolitan Museum’un girişi 25 $ dı yanlış
hatırlamıyorsam. Fakat Melis’in bir arkadaşı bağış ile müzeye girebileceğimizi,
yani 25 $ vermemize gerek olmadığını söylemişti. Bilet kuyruğuna girdik,
gişedeki kadına bağış ile girmek istediğimizi söyledik. Görevli, böyle birşey
olmadığını, önerilen fiyatın 25 $ olduğunu söyledi. “Önerilen” kelimesini duyunca,
bizde ampuller yandı, biz 10 $ vermek istiyoruz dedik, ve 4 kişi toplamda 10 $
a biletlerimizi almış olduk. E 100 $ mı vereydik??
Hızlı bir müze turu yaptık, güzel müze, hoş müze, ama çok
ilgili dikkatli bakmadıktan sonra anlamı yok, bir cafede oturup insanlara
baksam daha mutlu olurum. Ama hava da o kadar soguk ki, bu havada dışarda falan
oturamam, otursam da zaten insan geçmiyor sokaktan J
Metropolitan Museum |
Marsyas'ın Çığlığı |
E o kadar müze gezdik, karnımız acıktı. Daha önceden bize tavsiye edilmiş olan,Katz Delicatessen’e gidiyoruz. Değişik etli, bol yağlı, kocaman sandviçleri, patates kızartmalarını götürüyoruz. Burası baya güzel bir yermiş, çok beğendik.
Katz Delicatessen |
![]() |
Katz Delicatessen |
Katz Delicatessen |
Karnımız da doydu, şuan hiçbirşey hatırlamasam da Little Italy’yi geziyoruz. Evet anlaşıldı, benim bir daha gitmem lazım, ama yazın! Sonra China Town’a gitmeye çalışıyoruz, kayboluyoruz, abuk subuk adamlar var etrafta.
Sonra Soho’da, Melis’in başka bir arkadaşıyla buluşuyoruz,
millet biraları hüpletirken, ben ballı çayımı içiyorum. Bugünü de daha fazla
hatırlamıyorum, hem hastaydım, hem de zaten üzerinden yine ben bu yazıyı yazana
kadar kaç ay geçmiş. O yüzden bugünümüz benim için burada bitiyor, zaten sonra
biz hastalar odaya geri dönüyoruz, diğerleri gezmeye devam ediyor.
3. günümüz, biraz daha iyi hissediyorum. Bugün Woodburry
Common Outlet’e gidiyoruz. Otelin yakınından otobüsler kalkıyor, sonra da geri
getiriyor. Deli gibi alışveriş yapıyoruz, dükkandan dükkana eldivensiz
geçerken, parmaklarım kopacakmış gibi hissediyorum, bugün dünden de mi soğuk
ne. Saatler nasıl geçiyor anlamıyoruz, son dönüş otobüsüne anca yetişiyoruz.
Outletten memnun kaldık, pahalı markalar çoğunlukta, ama orta halli markalar da
yok değil. Amerika’ya gelmişken, outletlere gidilmezse olmaz.
![]() |
Woodburry Common Outlet |
Ceren'in outlet ganimetleri |
Benim outlet ganimetlerim |
Aldıklarımızı otele bırakıyoruz, e alışveriş esnasında yemek
yemeye bile fırsat bulamadık, şimdi yemek vaktidir. Foursquare den Japon
restoranlarına bakıp, bir tanesini gözümüze kestiriyoruz, Hiroshi Japanese
Fusion, minik, sempatik bir yer, suşileri de pek güzel. Miray bizimle gelmiyor,
o odada uyuyor.
Ertesi gün, 4. günümüzde, Melis’le başbaşayız. Dönüş
vaktimiz yaklaştıkça, bizi bir bavul telaşı alıyor. Tj Maxx, Ross… bavullara
bakıyoruz. Chelsea Marketi geziyoruz, Sarabeth’s de kahve, tatlı molası
veriyoruz. Meatpacking District’te geziyoruz. Buraya gelmeden önce, kesinlikle
gidin görün dedikleri, High Line Park ta dolanıyoruz. High Line Park, eski bir
tren yolunun, parka çevrilmiş hali. İnternette parkın çok güzel fotoğrafları var,
fakat hepsi yazın çekilmiş. Kışın, park hiçbir şeye benzemiyor. Bu buz gibi
havada dolanıyoruz dolanıyoruz, haydi bir yere oturalım ısınalım diyoruz. Şansa
gitmek istediğimiz Magnolia Bakery’i görüyoruz. Magnolia Bakery, küçük sempatik
bir pastane, fakat maalesef içerde oturulmuyor, alıcağınızı alıp gidiyorsunuz.
Magnolia Bakery’nin meşhur banana puddingini deniyoruz, güzel beğendik. Fakat
maalesef pek dinlenemeden ve ısınamadan tekrar yollara düşüyoruz.
Sarabeth's |
Elinde Magnolia Bakery'nin meşhur banana puddingiyle Melis |
Öyle aval aval
yollarda gezinirken, girişine zincir çekilmiş bir ev görüyoruz, ve evet Melis
aniden bir sevinç çığlığı atıyor, keşke o çığlığı da yakalayıp videoyaya
çekebilseydim, ama çok ani oldu. Ve evet, Carrie Bradshaw’un evinin önündeyiz.
Sex and the City seyretmeyen biri olarak Carrie’nin kim olduğunu orada
öğreniyorum, Melis’in bol bol fotoğrafını çekiyorum.
Carrie’nin
evinden sonra Financial District’i tavaf ediyoruz. Yine acıkıyoruz, bu seferki
adresimiz, Pizza Lombardi’s. Pizzadan gayet memnun kaldık. Kalanını yanımıza
aldık, ben akşam onları bir güzel götürdümJ
Pizza Lombardi's |
Pizza Lombardi's ve mutlu ben :) |
Ertesi gün
Cerenle Melis, Empire State Building’e çıkıyorlar. Onlar yukardayken biz
Mirayla çevreyi geziyoruz, New York Library’i dolaşıyoruz, ve hayran kalıyoruz.
Kütüphane bana Sorbonne’un kütüphanesini hatırlatti, ah ah ne güzel günlerimdi L
![]() |
Empire State Building'den New York manzarası |
Tabi New York
seyahetimiz üzerinden 6 ay geçince, bu yazıyı da yazmak biraz zor oluyor,
Allahtan Melis’in aldığı notlar, ve çektiğimiz fotoğraflar var. Kütüphaneden
sonra ne yaptık, ne ettik hiç hatırlamıyorum, sadece günün sonunda köftecide
yemek yediğimizi hatırlıyorum. Bu meatballcular bu aralar çok meşhur olmuş, biz
de eksik kalmayalım dedik. Köftelerin tadı değişik, yani değişik derken çok hoş
değil, annemin köftelerinin yanında bu köftelerin lafı bile edilmez hıh.
Tatilimizin
kalan son 2 gününde de neler yaptık?
Museum of
Modern Art, MOMA’yı
gezdik. MOMA’nın girişi, Cuma günleri 16:00 dan sonra ücretsiz. Tabiki de biz
Moma gezimizi Cuma’ya denk getiriyoruz. Saat 16:00 civarında müzenin önünde
upuzun bir kuyruk oluyor, ama gözünüz korkmasın, 20 dk içinde müzeye giriyorsunuz.
Ama tabi söylememe gerek yok, içerisi aşırı kalabalık oluyor.
LOVE heykelini
buluyoruz, içine oturup fotoğraf çektiriyoruz.
LOVE |
Brooklyn Bridge’den geçerek
Brooklyn’e gidiyoruz. Köprüde tabikide bol bol fotoğraf çekiyoruz. Zaten çok
soğuk, bir de burası aşırı rüzgarlı, donduk, donduk. Sonra bir de üzerine
kaybolduk, internetli telefonlarımızın şarjı bitti, Melis, sempatik sempatik
bir apartman görevlisinden rica etti, adam zar zor onu içeri aldı, telefonunu
şarja taktı. Biz bu sırada dışarda donuyoruz, Melis içerde sohbet muhabbetJ Neyse sonra
yolumuzu bulabildik de ısındık.
Brooklyn Bridge |
Bu donmanın
üzerine, yine bir tavsiyeyle, Smith and Wollensky’s Steak House’a
gidiyoruz. Fiyatlar bize göre pahalı,
porsiyonlar dev gibi, gelenler çoğunluk orta yaş ve üstü iş adamları. Bize
burayı kim tavsiye ettiyse, bizim için yanlış bir yer oldu, ama yediklerimiz
lezzetliydi, hakkını yemeyelim.
Smith and Wollensky's Steak House |
Smith and Wollensky's Steak House menu |
Ceren ve ben |
Özgürlük
Heykeline gitmek için de yine beleş bir yol buluyoruz. Staten Island’a giden
ücretsiz feribotlar var. Bu feribotlarla Özgürlük Heykeli’nin yakınından geçip,
bizim yaptığımız gibi, Özgürlük Heykeliyle kendinizi aynı kareye alabilirsiniz J Staten
Island’a gittik, fotoğraf çekeceğiz diye, feribotun balkon kısmında popomuz
dondu. Sonra Staten Island’da feribottan inmeyip, yine aynı feribotla geri
döndük. Bizim için Özgürlük Heykeli turu da bitmiş oldu.
Staten Island feribotundan Özgürlük Heykeli |
Bu arada buraya
gelmeden önce, MOMA, Empire State Building, Metropolitan Museum of Art, ve
Özgürlük Heykeli’ni de içeren 6 tane turist atraksiyonun olduğu New York City
Pass’i de incelemiştik, hatta Ceren dayanamayıp almıştı. 6 Atraksiyon için
yaklaşık 100 dolar ödüyorsunuz, bu da 30% 40% indirim demek oluyor, fakat biz
herşeyi bedavaya yada çok uyguna halledince, city passin gereksiz olduğunu
gördük. Küçük ve faydalı bir bilgi, paylaşayım istedim.
Son günlerimiz
de başka neler yaptık, Melis’in THY den arkadaşı Gökhan’la görüştük, adını
unuttuğum bir yerde çok güzel hamburgerler yedik. Central parkta dona dona
gezdik.
![]() |
Central Park, Melis ve Gökhan |
![]() |
Central Park, Melis ve ben |
Tatlı patates kızartması |
Ceren’in sıkıntılı arkadaşı Ömer’le buluştuk, Macy’s in indirim reyonunda çılgınlar gibi ayakkabıların diğer eşlerini aradık, bol bol yürüdük, donduk.. derken bir tatilin daha maalesef sonuna geldik.
Dönüş uçağında,
şansa Melis’in THY deki arkadaşıyla beraber dönüyoruz, sağolsun, hostes
arkadaşlarından bizimle ilgilenmelerini rica ediyor. Hostes arkadaşlar da onu
kırmıyorlar, geliyor votkalar, cin tonikler, gidiyor boş bardaklar… Yanımızda çat pat İngilizce
konuşan, ve konuşmayı çok da isteyen bir Romen amca oturuyor. Melisle
oturduğumuz yerden dans ediyoruz, Romen amca da bize eşlik ediyor. Amcaya, ne
alakaysa İzmir marşını söyletmeye çalışıyoruz.. Do you know Atatürk Atatürkkk?
İpeklerle de
aynı uçaktayız, ve bugün İpek’in eşi Emrah’ın doğumgünü. Havaalanında uçağı
beklerken, İpek çantasından sürpriz cupcake ve mum çıkardı, Emrah bu durumdan
pek hoşlanmadı, “koy onu çantanna, koy dedimm”, sanırım böyle kutlamaları
sevmiyor. Sanki Emrah bu kutlamalardan çok hoşlanıyormuş gibi, uçakta gidiyoruz
Emrah ve İpek’in yanına, başlıyoruz “Happy birthday happy birthday” şarkı
söylemeye, uçaktaki yolcular da katılıyorlar bize, alkışlar Emrah’a gelsinJ Niyetimiz kötü
değil, alkolün etkisi işteJ Güzel bir doğumgünü kutlaması oldu. Sonra dönüyoruz
yerimize ve sızıp kalıyoruz, ve tekrardan merhaba İstanbul.
Ceren, ben ve pek canayakın Romen amca |
Melis |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder