13 Eki 2014

New York New York



New York (01-08 Mart 2014)

 
 
 

Bu tatil planımız, Ceren’in THY ile İst-Newyork 990 TL ye indirimli bilet bulmasıyla hızla ve olaylı bir şekilde gelişti. Olaylı derken, daha sonra detaylı olarak da değineceğim, otel sorun oldu, oda sorun oldu, “kocaman insanlarız, trip yapmaya ne gerek var…, ben özgürüm…” neyse şimdilik buralara girmeyeyim J

Sonuç olarak, bu fırsat kaçmaz dedik, biletlerimizi hemen aldık. Ceren ve Melis, Saint Joseph’ten yakın arkadaşlarım, bir de Ceren’in eski iş yerinden arkadaşı Miray var, Miray’ı Melisle ben tanımıyoruz, ve evet bu dörtlü tatil planımızı yapıyoruz.




Bizimle aynı uçakla gidip dönecek olan bir de İpek ve eşi var. İpek de bizim liseden arkadaşımız, Ceren’le de aynı iş yerinde çalışıyorlar. İpek sağolsun, tatil öncesi hem Miray’la tanışma, hem de tatille ilgili ufaktan planlar yapmaya başlamak için bizi kahvaltıya çağırıyor. Kahvaltı gayet keyifli, hepimiz heyecanlıyız, ilk defa hem Newyork’a gideceğiz, hem de ilk defa bu grup tatil yapacağız. Tatil öncesi heyecan gibisi yok.

New York öncesinden biraz daha bahsedecek olursam, tabiki de tatille ilgili mailler dönmeye başladı, whatzapp grupları açıldı. İlk konumuz oteldi. Otelde mi kalsak, evde mi kalsak? New York’da tanıdığı olan var mı? Bize ev bulabilir mi?.. Ben genelde bu konuları arkadaşlara bırakırım, onların beğendiği yeri ben neden beğenmeyeyim, bütçemizi de konuştuk, o zaman sıkıntı yok. Melis ve Ceren ilk olarak, bir haftalığına ev kiralayalım dediler, tamam dedik, çeşit çeşit evler konuşuldu, Craigslistteki evlerden bir tanesine karar kıldık, paralar yollandı, sonradan dolandırıcılıktan şüphelendik, rezervasyonumuzu iptal ettik, otellere bakmaya başladık. Bu arada bunları Kasım ayında yapıyoruz, gidiş tarihimiz Mart. En sonunda da Hotel Stanford da karar kıldık.

Bu arada yazımın başında, sorunlara ve olaylara sonradan değineceğim dedim, ama tutamıyorum kendimi, arşivden eski mailleri de buldum, kimse kırılmasın, zaten şuan okuyunca çok komik geldi, oturduğum yerden sırıtıyorum resmenJ, isimleri değiştirip maillerin bazılarını buraya ekleyeceğim. Mailleri kaybederim, ama blogumu kaybetmem, burada da bulunsunlar, okuyunca güleriz.J

Ceyda = Bu arada şöyle bir gelişme oldu, arkadaşlarımdan mail geldi oradaki. İkisi de Brooklyn de oturutor, ikisi de bende kalabilirsin dediler. Ben onlara oda veya ev sormuştum en başta.
Yanımda arkadaşım var dedim, bakalım Mine seni de ağırlayabilecekler mi bilemiyorum. Cevap bekliyorum tekrar ama pek hızlı değiller o konuda?
Sen arkadaşlarından haber aldın mı?

Mine = Ben bir arkadasıma yazdım, bana vizeni alınca haber ver mutlaka şeytanın kesinlesince dedi ama evel ilgili bir sey konuşmadık şimdilik. Bir de diger arkadasıma soracağım simdi korede haftaya geliyor. Belki çıkar bir sey :))

Ceyda = Arkadaşına birkaç seçenek sun sen de.Yani ya iki kişiyiz para ödicez dersin. Kendisinin veya başkasının odası olabilir. Bnm arkadaşımın arkadaşı kiralıyormuş o tarihlerde boş mu onu öğrenecek bu arada onun da cevabını beklemekteyim hala.

Ya da ben tekim arkadaşımın kalacak yeri var sende kalabilir miyim dersin (en azından şu an 1 kişi için biliyoruz ki yani benim kalacak yerim var)

En kötü ihtimalle reserve ettiğim otelde kalacağız , ama para durumlarım epey kötüledi bu ara arkadaş filan olursa çok işime gelecek. Hazır davet eden varken.

Mine = Ok canım sorarım. Ben tek kalmayı tercih etmem iki kişilik sorarım ya da otelde kalırım. Aynen maalesef ekonomi feci patladı. Kısmet.

Meltem = Biz oteli Zehra ile iadesiz rezerve ettirdik o gün rezerve ettiğimiz seçenek yani Ceyda, hep beraber kalalım diye öyle yaptık, bilsem ben de arkımı ayarlamaya çalışırdım valla, neyse artık kısmet.

Ceyda = En başında beri ben iki iki düşündüm hep Meltem. Triplenmeyin yani. Hiçbir zaman kendimi baskı altına lacak şekilde hareket etmedim ve dile getirdim de bunu. Üstelik her türlü araştırmayı tek başıma yaptım siz de ben ne dersem ona uydunuz, biraz bağımsız hareket etmeyi öğrenin başınızın çaresine bakmayı da lütfen…

Ev tutmuştuk o olmayınca iş koptu. Masraflar artmaya başladı.

Meltem = Bence sen bi yazdığın maili tekrar oku Ceyda, bi olay yoktu benim için zaten, ama gerçekten mailini okuyunca başımdan aşağı kaynar sular indi, gerçekten kırıldım. Arkadaşıma trip de mi atamicam, o kadar samimiyetimiz yok mu?

Tabii ki en başta 2 2 kalırız da demiştik, ama sonra 4 ümüz birlikte kalırıza dönmüştük ve ben hep 4 kişi için araştırdım evleri, otelleri. Birlikte de oteller baktık. Bunları uyduruyo muyum? Dolayısıyla arkadaşıma yazmadım bile tek olmadığım için. Bi de kimseye bağımlı olmak istememin de etkisiyle, dolar da daha düşüktü tabii.

Neyse nasıl istersen öyle yaparsın tabii, ama bu şekilde söyleyeceğine, Meltem evet en son öyle konuşmuştuk da para durumlarımdan dolayı öyle olması daha iyi olacak falan demeni beklerdim, ne dedim ki sanki bu maili hakedecek.

Ceyda = Zehra ve Mine huzurunda özürlerimi sunuyorum. Haklısın aşırı çıkış yaptım.

Sen de o kadar takıp üzülme. Olur böyle yani insanlar sinirlenir saçmalar, takmıcan hehe diyip geçcen.

Bu otel meseleleri kapatalım dediğim gibi sizin yeriniz zaten sabit. Biz de eğer olumlu yanıt gelirse Mine ile Brooklynde arkadaşta veya onun arkadaşının odasında artık bilemiyorum kalırız ya da bu iki otelden birinde kalırız.

Ha Mine adına konışmıyım o istediğini yapabilir beni hiç ırgalamaz =) bnm bulduğum yer (eğer cvp gelirse elbet) pis gelebilir uzak gelebilir , canı istemez… o durumda seçenekler arasındaki oteli seçeriz beraber. Belki 26 şubata kadar yine Manhattan bölgesinde aynı fiyatlarda daha hoşumuza giden biyer çıkar, onu seçeriz. Bakarız yani aç açıkta değiliz mühim olan o.

Zehra = Günaydın kızlar,

Ben dün hiç maillerime bakamadım, ama iyiki de bakamamışım yaw.
Meltem vizen hayırlı olsun, darısı Ceyda ile Mine’nin başına, ama sanmıyorum bir sıkıntı olsun.

Ceyda sen de biraz değişik konuşmuşsun, bana da garip geldi. Neyse ama tatlıya bağlanmış sanırım. Biz hepberaber kalalım diye, orda da sadece iki oda kaldı diye hemen o gün ödemeyi yaptık, yoksa bu kadar acele etmezdik. Ayrı ayrı kalmamız problem değil tabiki, zaten biz Meltem ile ayarladık, tek kalmıyoruz sonuçta.

Neyse işte, bizim konaklayacağımız yer belli, Ceyda’nın arkadaşında kalması durumunda Mine, biz üçümüz de kalırız. Eğlenceli de olur, siz durumunuza göre haber verirsiniz.

Öptüm hepinizi

Ceyda = Günaydın, ben Brooklynde arkadaşımda kalmaya karar verdim.Yalnız kalmak istiyorum sanırım, ve yalnız takılmak.

Cheers,

Bir hafta sonra;

Ceyda = Bu arada, Mine sen kredi kartınla Standfordda veya istediğin herhangi biyerde rzv yap, ben tutarın yarısını ödeyeceğim ancak arkadaşımda kalmam daha hayırlı olacak benim için, çünkü gerçek manada burdan uzaklaşma ihtiyacı içindeyim, yakın temas halinde kırıcı olabiliyorum uzak kalmayı tercih ediyorum. Akşamları ayrı biryerde kalmam ve bazı günler de ordaki arkadaşlarımla farklı insanlarla veya yalnız takılmak daha sağlıklı olacak.

Sizinle kalmak çok daha keyifli ve daha çılgın olacağı kesin, ama ben kendime güvenemiyorum, dürtüsel hareketlerde bulunabiliyorum. Tahammül sınırım epey düştü buara.

Durum böyle, anlayışla karşılarsınız veya karşılamazsın size kalmış, kendimi düşünmek zorundayım =) yarı yolda bırakmış olduğumu düşünebilirsiniz. ama elimden birşey gelmiyor, kendimi düşünmezsem etrafımı da huzursuz ederim.

Evet, daha kaç ay öncesinden tartışmalar başladı J Orada kavgalar çıkacak diye korkmuyor değilim, ama olsun adrenalin J

Neyse, artık New York seyahatimize başlayabiliriz. 1 Mart sabahı, daha henüz hava aydınlanmamışken yollara düşüyoruz. 4 kişi + 4 valiz olduğunu belirtmemize rağmen, bize minik bir araba geliyor. Sabahın köründe yapacak birşey yok. Valizlerin bir kısmı bagajda bir kısmı ayakların altında havaalanına gidiyoruz. Kişi başı 30 TL ödüyoruz.

Melis’in THY de çalışan bir arkadaşı sağolsun bize acil çıkışın oradaki koltukları ayarlıyor, bacaklarımız çok uzun değil ama olsun, bacakları uzatıyoruz, şarapları içiyoruz, daha ilk günden başladık, bol bol foto çekiyoruz, yolculuk nası geçti anlamıyoruz.




 
 
Bir gün öncesinden biraz kırgınlığım vardı, kendime kendimce bol bol doping yaptım, tatilde hastalanmak istemiyorum! İstemiyorum, ama sanırım hasta oluyorumL Uçakta da kendimi hasta ve yorgun hissediyorum, ama bunu uçağın havasına bağlıyorum, uçaktan inince hiçbirşeyim kalmayacak.

Ve evet uçak yolculuğumuz da bitti. Otelimize, Hotel Stanford, varıyoruz. Otelin kapısında, Melis, THY de çalışan başka bir arkadaşıyla karşılaşıyor, şansa onlar da yanımızdaki otelde kalıyorlar. Bu arada Melis THY de falan çalışmıyor, sadece çevresi biraz geniştir kendisinin. J

Biraz da otelimizden bahsedelim, otelin konumu çok merkezi, 43 West 32nd Street, çoğu merkezi yere yürüme mesafesinde. Konumundan ve fiyatından dolayı bu otelde karar kılmıştık. 2 kişilik odaya, 7 gece için 1080 dolar ödedik. Yukarıdaki maillerden sonra oda 3 kişiliğe çevrildi, onun için de otele gittiğimizde +200 dolar da ödeyeceğiz. Yani 1280 dolar 3 kişilik fiyat olacak, adam başı 425 dolar.

Otele 4 ümüz birlikte gidiyoruz. Madem 3 kişi kalacaksınız, neden 4 kişi gidiyorsunuz diye düşünebilirsiniz, haklısınızJ Yukarıdaki maillerde Ceyda olarak bahsettiğim arkadaşımız, vakit kaybetmemek için valizlerini bizim odaya bırakmayı, akşam da almayı ve arkadaşına gitmeyi planlıyor. Bu arada, otelin parasını kaç ay önceden ödemiş olmamıza rağmen, bizden checkin esnasında ne olur ne olmaz, kredi kartı istiyorlar, kredi kartından 300 dolar mı 400 dolar mı tam hatırlamıyorum, bloke edeceklermiş. Hayır diyoruz, yarım saat dil döküyoruz, ama bizden kredi kartını alıyorlar.

Odaya çıkıyoruz, odamız 3. katta, iki tane çift kişilik yataklı, zifiri karanlık bir oda, çünkü penceresi yok. Bir tane pencere gibi gözüken birşey var, 5 cm lik bir boşluğa bakıyor, altında kalorifer ızgarası gibi pis birşey, odaya gün ışığı girmiyor, giremiyor. Odayı değiştirmek istiyoruz, ama maalesef başka odaları yokmuş. Booking deki resimlerle odamızın uzaktan yakından ilgisi yok, odada adım atacak yer yok, odaya doğal ışık giremiyor, Bookingdeki resimler tamamen aldatıcı. Otelin konumu dışında bence olumlu hiçbir tarafı yok.

Eşyaları odaya bırakıp, kendimizi sokağa atıyoruz, bu arada ben artık ciddi ciddi kendimi hasta hissediyorum. Otelin etrafını geziyoruz, Times Square falan dolanıyoruz, sonra da İpek ve eşinin yanına bir Irish Pub’a gidiyoruz. Ben yemek bile yiyemiyorum, iştahım yok, iştahım yoksa zaten ben hastayım demektir L Bu arada Mine da aynı şekilde, ikimiz de şifayı kaptık. Meltem ve Ceren'i pubta bırakıp, biz iki hasta otele geri dönüyoruz. Otelin altında, bubble teaci var oleyy. Bubble tea yi Paris’te keşfetmiştim, sonra Hong Kong’da da aslını buldum, çok sevdim çok, kahvaltı niyetine hergün bubble tea içmiştim. Sonrasında İstanbul’da Bağdat caddesinde de bir bubble teaci açıldı, maalesef tutmadı birkaç ay dayanabildi. Neyse New York taki bubble tea ye geri dönelim. Hastalığımıza iyi gelir belki diye, birer sıcak bubble tea içiyoruz, ve odamıza çıkıp, yatar yatmaz uykuya dalıyoruz.
 

Times Square ve biz
 
 











Bubble Tea
 

İstanbul’da adam gibi bir tane bubble teaci açılsın, burdan sesleniyorummm, duyun beni.

Sabah bir uyanıyoruz ki ne görelim, 4 ümüz bir odada yatıyoruzJ Gerçek isimlere geri dönebiliriz artık, bu oda mevzusundan bir daha bahsetmeyeceğim, yani bu yazımdaJ Evet Melis, Ceren, Miray ve ben aynı odada yatıyoruz, GünaydınnnJ

Bugün Metropolitan Museum’a gideceğiz. Hala çok fena hastayım, ilaç almaya da başladım, artık bitsin bu hastalık. Bu arada hava -10 derece, uçak biletlerinin neden bu kadar ucuz olduğunu da anlamış bulunuyoruz. Bu mevsimde New York’a gelinmez, gelmeyin.

Metropolitan Museum’un girişi 25 $ dı yanlış hatırlamıyorsam. Fakat Melis’in bir arkadaşı bağış ile müzeye girebileceğimizi, yani 25 $ vermemize gerek olmadığını söylemişti. Bilet kuyruğuna girdik, gişedeki kadına bağış ile girmek istediğimizi söyledik. Görevli, böyle birşey olmadığını, önerilen fiyatın 25 $ olduğunu söyledi. “Önerilen” kelimesini duyunca, bizde ampuller yandı, biz 10 $ vermek istiyoruz dedik, ve 4 kişi toplamda 10 $ a biletlerimizi almış olduk. E 100 $ mı vereydik??

Hızlı bir müze turu yaptık, güzel müze, hoş müze, ama çok ilgili dikkatli bakmadıktan sonra anlamı yok, bir cafede oturup insanlara baksam daha mutlu olurum. Ama hava da o kadar soguk ki, bu havada dışarda falan oturamam, otursam da zaten insan geçmiyor sokaktan J



Metropolitan Museum



Marsyas'ın Çığlığı

E o kadar müze gezdik, karnımız acıktı. Daha önceden bize tavsiye edilmiş olan,Katz Delicatessen’e gidiyoruz. Değişik etli, bol yağlı, kocaman sandviçleri, patates kızartmalarını götürüyoruz. Burası baya güzel bir yermiş, çok beğendik.




Katz Delicatessen



Katz Delicatessen


Katz Delicatessen


Karnımız da doydu, şuan hiçbirşey hatırlamasam da Little Italy’yi geziyoruz. Evet anlaşıldı, benim bir daha gitmem lazım, ama yazın! Sonra China Town’a gitmeye çalışıyoruz, kayboluyoruz, abuk subuk adamlar var etrafta.

Sonra Soho’da, Melis’in başka bir arkadaşıyla buluşuyoruz, millet biraları hüpletirken, ben ballı çayımı içiyorum. Bugünü de daha fazla hatırlamıyorum, hem hastaydım, hem de zaten üzerinden yine ben bu yazıyı yazana kadar kaç ay geçmiş. O yüzden bugünümüz benim için burada bitiyor, zaten sonra biz hastalar odaya geri dönüyoruz, diğerleri gezmeye devam ediyor.

 

3. günümüz, biraz daha iyi hissediyorum. Bugün Woodburry Common Outlet’e gidiyoruz. Otelin yakınından otobüsler kalkıyor, sonra da geri getiriyor. Deli gibi alışveriş yapıyoruz, dükkandan dükkana eldivensiz geçerken, parmaklarım kopacakmış gibi hissediyorum, bugün dünden de mi soğuk ne. Saatler nasıl geçiyor anlamıyoruz, son dönüş otobüsüne anca yetişiyoruz. Outletten memnun kaldık, pahalı markalar çoğunlukta, ama orta halli markalar da yok değil. Amerika’ya gelmişken, outletlere gidilmezse olmaz.
 
Woodburry Common Outlet
 
 
Ceren'in outlet ganimetleri

 


Benim outlet ganimetlerim


Aldıklarımızı otele bırakıyoruz, e alışveriş esnasında yemek yemeye bile fırsat bulamadık, şimdi yemek vaktidir. Foursquare den Japon restoranlarına bakıp, bir tanesini gözümüze kestiriyoruz, Hiroshi Japanese Fusion, minik, sempatik bir yer, suşileri de pek güzel. Miray bizimle gelmiyor, o odada uyuyor.

Ertesi gün, 4. günümüzde, Melis’le başbaşayız. Dönüş vaktimiz yaklaştıkça, bizi bir bavul telaşı alıyor. Tj Maxx, Ross… bavullara bakıyoruz. Chelsea Marketi geziyoruz, Sarabeth’s de kahve, tatlı molası veriyoruz. Meatpacking District’te geziyoruz. Buraya gelmeden önce, kesinlikle gidin görün dedikleri, High Line Park ta dolanıyoruz. High Line Park, eski bir tren yolunun, parka çevrilmiş hali. İnternette parkın çok güzel fotoğrafları var, fakat hepsi yazın çekilmiş. Kışın, park hiçbir şeye benzemiyor. Bu buz gibi havada dolanıyoruz dolanıyoruz, haydi bir yere oturalım ısınalım diyoruz. Şansa gitmek istediğimiz Magnolia Bakery’i görüyoruz. Magnolia Bakery, küçük sempatik bir pastane, fakat maalesef içerde oturulmuyor, alıcağınızı alıp gidiyorsunuz. Magnolia Bakery’nin meşhur banana puddingini deniyoruz, güzel beğendik. Fakat maalesef pek dinlenemeden ve ısınamadan tekrar yollara düşüyoruz.

Sarabeth's




Elinde Magnolia Bakery'nin meşhur banana puddingiyle Melis


Öyle aval aval yollarda gezinirken, girişine zincir çekilmiş bir ev görüyoruz, ve evet Melis aniden bir sevinç çığlığı atıyor, keşke o çığlığı da yakalayıp videoyaya çekebilseydim, ama çok ani oldu. Ve evet, Carrie Bradshaw’un evinin önündeyiz. Sex and the City seyretmeyen biri olarak Carrie’nin kim olduğunu orada öğreniyorum, Melis’in bol bol fotoğrafını çekiyorum.

Carrie’nin evinden sonra Financial District’i tavaf ediyoruz. Yine acıkıyoruz, bu seferki adresimiz, Pizza Lombardi’s. Pizzadan gayet memnun kaldık. Kalanını yanımıza aldık, ben akşam onları bir güzel götürdümJ
 
Pizza Lombardi's
 



Pizza Lombardi's ve mutlu ben :)

 

Ertesi gün Cerenle Melis, Empire State Building’e çıkıyorlar. Onlar yukardayken biz Mirayla çevreyi geziyoruz, New York Library’i dolaşıyoruz, ve hayran kalıyoruz. Kütüphane bana Sorbonne’un kütüphanesini hatırlatti, ah ah ne güzel günlerimdi L

Empire State Building'den New York manzarası


Empire State Building'den New York manzarası

New York Library

 
Tabi New York seyahetimiz üzerinden 6 ay geçince, bu yazıyı da yazmak biraz zor oluyor, Allahtan Melis’in aldığı notlar, ve çektiğimiz fotoğraflar var. Kütüphaneden sonra ne yaptık, ne ettik hiç hatırlamıyorum, sadece günün sonunda köftecide yemek yediğimizi hatırlıyorum. Bu meatballcular bu aralar çok meşhur olmuş, biz de eksik kalmayalım dedik. Köftelerin tadı değişik, yani değişik derken çok hoş değil, annemin köftelerinin yanında bu köftelerin lafı bile edilmez hıh.

















 

Tatilimizin kalan son 2 gününde de neler yaptık?

Museum of Modern Art, MOMA’yı gezdik. MOMA’nın girişi, Cuma günleri 16:00 dan sonra ücretsiz. Tabiki de biz Moma gezimizi Cuma’ya denk getiriyoruz. Saat 16:00 civarında müzenin önünde upuzun bir kuyruk oluyor, ama gözünüz korkmasın, 20 dk içinde müzeye giriyorsunuz. Ama tabi söylememe gerek yok, içerisi aşırı kalabalık oluyor.

LOVE heykelini buluyoruz, içine oturup fotoğraf çektiriyoruz.

LOVE


Brooklyn Bridge’den geçerek Brooklyn’e gidiyoruz. Köprüde tabikide bol bol fotoğraf çekiyoruz. Zaten çok soğuk, bir de burası aşırı rüzgarlı, donduk, donduk. Sonra bir de üzerine kaybolduk, internetli telefonlarımızın şarjı bitti, Melis, sempatik sempatik bir apartman görevlisinden rica etti, adam zar zor onu içeri aldı, telefonunu şarja taktı. Biz bu sırada dışarda donuyoruz, Melis içerde sohbet muhabbetJ Neyse sonra yolumuzu bulabildik de ısındık.

Brooklyn Bridge


Bu donmanın üzerine, yine bir tavsiyeyle, Smith and Wollensky’s Steak House’a gidiyoruz. Fiyatlar bize göre pahalı, porsiyonlar dev gibi, gelenler çoğunluk orta yaş ve üstü iş adamları. Bize burayı kim tavsiye ettiyse, bizim için yanlış bir yer oldu, ama yediklerimiz lezzetliydi, hakkını yemeyelim.

Smith and Wollensky's Steak House
 

Smith and Wollensky's Steak House menu
 
 

Ceren ve ben
 

Özgürlük Heykeline gitmek için de yine beleş bir yol buluyoruz. Staten Island’a giden ücretsiz feribotlar var. Bu feribotlarla Özgürlük Heykeli’nin yakınından geçip, bizim yaptığımız gibi, Özgürlük Heykeliyle kendinizi aynı kareye alabilirsiniz J Staten Island’a gittik, fotoğraf çekeceğiz diye, feribotun balkon kısmında popomuz dondu. Sonra Staten Island’da feribottan inmeyip, yine aynı feribotla geri döndük. Bizim için Özgürlük Heykeli turu da bitmiş oldu.

Staten Island feribotundan Özgürlük Heykeli


Bu arada buraya gelmeden önce, MOMA, Empire State Building, Metropolitan Museum of Art, ve Özgürlük Heykeli’ni de içeren 6 tane turist atraksiyonun olduğu New York City Pass’i de incelemiştik, hatta Ceren dayanamayıp almıştı. 6 Atraksiyon için yaklaşık 100 dolar ödüyorsunuz, bu da 30% 40% indirim demek oluyor, fakat biz herşeyi bedavaya yada çok uyguna halledince, city passin gereksiz olduğunu gördük. Küçük ve faydalı bir bilgi, paylaşayım istedim.

Son günlerimiz de başka neler yaptık, Melis’in THY den arkadaşı Gökhan’la görüştük, adını unuttuğum bir yerde çok güzel hamburgerler yedik. Central parkta dona dona gezdik.

Central Park, Melis ve Gökhan

Central Park, Melis ve ben


Adını unuttuğum süper hamburgercide yediğimiz hamburger ve baharatlı patates
 




Tatlı patates kızartması




Ceren’in sıkıntılı arkadaşı Ömer’le buluştuk, Macy’s in indirim reyonunda çılgınlar gibi ayakkabıların diğer eşlerini aradık, bol bol yürüdük, donduk.. derken bir tatilin daha maalesef sonuna geldik.

Dönüş uçağında, şansa Melis’in THY deki arkadaşıyla beraber dönüyoruz, sağolsun, hostes arkadaşlarından bizimle ilgilenmelerini rica ediyor. Hostes arkadaşlar da onu kırmıyorlar, geliyor votkalar, cin tonikler, gidiyor boş bardaklar… Yanımızda çat pat İngilizce konuşan, ve konuşmayı çok da isteyen bir Romen amca oturuyor. Melisle oturduğumuz yerden dans ediyoruz, Romen amca da bize eşlik ediyor. Amcaya, ne alakaysa İzmir marşını söyletmeye çalışıyoruz.. Do you know Atatürk Atatürkkk?

İpeklerle de aynı uçaktayız, ve bugün İpek’in eşi Emrah’ın doğumgünü. Havaalanında uçağı beklerken, İpek çantasından sürpriz cupcake ve mum çıkardı, Emrah bu durumdan pek hoşlanmadı, “koy onu çantanna, koy dedimm”, sanırım böyle kutlamaları sevmiyor. Sanki Emrah bu kutlamalardan çok hoşlanıyormuş gibi, uçakta gidiyoruz Emrah ve İpek’in yanına, başlıyoruz “Happy birthday happy birthday” şarkı söylemeye, uçaktaki yolcular da katılıyorlar bize, alkışlar Emrah’a gelsinJ Niyetimiz kötü değil, alkolün etkisi işteJ Güzel bir doğumgünü kutlaması oldu. Sonra dönüyoruz yerimize ve sızıp kalıyoruz, ve tekrardan merhaba İstanbul.

Ceren, ben ve pek canayakın Romen amca
 



Melis


Yeterrrr :)

- THE END -

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder